‘Ambargo Davası’: Operasyonel Yargı Tiyatrosu
Türkiye’yi siyaseten kuşatmaya dönük küresel operasyonun yeni bir hamlesi olan ‘ambargo davası’ (Sarraf davası) bütün dünya kamuoyunun gözleri önünde bir yargı tiyatrosu olarak sürdürülüyor. 15 Temmuz FETÖ’cü cunta darbe girişimi ile ülkeyi teslim alma hayalinin akim kalmasının akabinde bu kuşatmanın farklı fazlarda sürdüğü görülüyor. Askerî, siyasi, iktisadi ve hukuki alanlar ile diplomasi düzeyinde yoğunluğu artarak süren kuşatma harekâtı sürgit devam ediyor. Türkiye’yi hedef alan bu komplocu operasyonun küresel aktörleri, öngördükleri senaryoyu, terör örgütlerinin (FETÖ, PKK, DEAŞ, YPG vd.) figürasyonuyla ve uluslararası medya aygıtlarının algı operasyonlarıyla hayata geçiriyor. Bir terör yapısı tarafından talimatlandırılarak harekete geçirilip icra edilen 17-25 Aralık operasyonel yargısal aktivizminde kullanılan soruşturma delillerinin (yasa dışı dinlemeler, üretilen sahte deliller vd.) bu tiyatral davanın yargısal lojistiğini oluşturduğu görülüyor. Davanın işleyişi, yargıcı, savcısı ve ilişkiler ağı açısından ortaya çıkan durum, yargılama sürecini şaibeli hâle getiriyor. FETÖ tarafından kurgulanan kumpas davalarında üretilen deliller üzerinden yürütülen bu siyasi davanın, Türkiye’nin iç siyasi dinamiğine dönük operasyonel amaçlar hedeflediği görülüyor.
Sanık
olarak tutuklandıktan sonra yapılan pazarlıklar neticesinde tanık ya da
itirafçı statüsüne geçirilen kişinin dava safahatındaki tanık beyanları
üzerinden Türkiye aleyhine kara propaganda sürdürülüyor. Bu çerçevede,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını itham edici beyanlar mahkeme
tutanaklarına planlı biçimde kaydettiriliyor. Uluslararası mali denetime
açık olan iki kamu bankasını hedef alan ithamlarla Türkiye’nin
bankacılık sistemine ve makro ölçekte ülke ekonomisine dönük kasıtlı bir
tahrip edici müdahale gerçekleşiyor. Bu operasyonel girişim, hem hukuki
ve hem de iktisadi anlamda Türkiye’ye yönelik bir dış müdahale
niteliğindedir.
Birleşik
Devletlerin sadece kendi ulusal şirketleri ve iç hukuku açısından yasal
bir geçerliliği söz konusu olan İran ambargosunun Türkiye açısından
uluslararası hukuktan kaynaklı bir yaptırımı mevzu bahis değildir. Ülke
yönetimlerine dönük bir yaptırım olarak öngörülen bu tür ambargolar ne
yazık ki ilgili ülke vatandaşlarının kimi zaman temel insani
ihtiyaçlarını karşılamalarını imkânsız kılan birtakım kısıtlar üretiyor.
Kaldı ki Türkiye, müttefiklik hukukuna ahlaki bir duruşla riayet etmek
suretiyle söz konusu Amerikan ambargosunu delmediği bizatihi hükûmet
yetkilileri tarafından beyan ediliyor. Bütün bu gerçeklik, yürümekte
olan tiyatral davanın farklı küresel siyasi hedeflerinin olduğunu açıkça
ortaya koyuyor. Egemenlik hakkı çerçevesinde isnat edilecek olan suç
kapsamında ilgili şahıs/ların yargılanma yetkisi, bizatihi Türk yargı
mercilerinindir.
Burada,
Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü hedef alan terör yapıları marifetiyle
sınır bölgemizde fiilî bir durum var etmeye çalışan küresel planı veya
senaryoyu hayata geçirme iradesi söz konusudur. Bu müstemlekeci küresel
operasyon karşısında varoluşsal bir direnç sergileyen Türkiye’nin
yönetici siyasal kadrosunun tasfiyesi amaçlanıyor. Bölgede terör
örgütleri ile iş birliği içinde söz konusu planı hayata geçirebilme
adına pervasızca yürütülen bu operasyon, 15 Temmuz’da hezimete uğrayan
vesayet uşaklarının çaresiz çırpınışlarıdır. Sistematik biçimde
adaletsizlik/ler üreten müesses küresel nizamın gayri insaniliğini ve
gayri ahlakiliğini haykıran Türkiye, politik duruşundaki moral
üstünlükle küresel bir umut olma potansiyelini sürdürüyor. Bir umut
adası olarak Türkiye, bu güç ve kudretini millî birlik ve bütünlüğünden
almaktadır. Bu umut, ancak tek hakikatimiz olan ‘Türkiye siyaseti’ ile kaim ve daim olabilecektir.
Bu
hakikatten hareket etmek bütün fertleri ile bu vatan evlatlarının
varoluşsal bir yükümlülüğüdür. Burada parti siyaseti ve
politik-pragmatik kaygılar üzerinde ‘Türkiye siyaseti’ yapabilme
cesareti ve erdemliliği sergileyemeyenleri tarih affetmeyecektir.
‘Türkiye siyasetine’ yürekten ses ve güç verme cesareti gösteremeyen
sünepeler milletin vicdanında yargılanacaktır. Kişisel çıkarını, politik ikbalini ve maddi yararını her şeyin üstünde gören sinikleri tarihsel hafızamız mahkûm edecektir.
07.12.2017