‘Araf Çağı’: Hegemonya sonrası dönem
“1990’dan
2025/2050’ye kadar olan dönemde çok büyük ihtimalle, barış, istikrar ve
meşruiyet kıtlığı çekilecektir. Bunun nedeni kısmen, dünya sisteminin
hegemonik gücü olan ABD’nin zayıflamasıdır. Ancak asıl neden bir dünya
sistemi olarak dünya sistemindeki krizdir.”
Amerikalı
ünlü sosyolog ve dünya sistemleri analisti Immanuel Wallerstein’ın bu
kehaneti/öngörüsü, dünya sisteminde yaklaşık yarım yüzyıl (1945-1990)
süren ABD hegemonyasının nihayete erdiğini kaydetmektedir. Ona göre, bu
hegemonya ve/ya ‘umut çağı’ -çoğunlukla sahte umutlar da olsa- sona
ermiştir. ‘Umut çağı’ yerini istikrarsızlığın, düzensizliğin, güvensizliğin ve tekinsizliğin egemen olduğu bir çağa ‘araf çağına’ bırakmıştır. Dünya sistemi tarihi açısından görece kısa dönemlere tekabül eden hegemonya dönemleri, sonrasında ortaya çıkan istikrarsızlıklara bağlı olarak meşruiyet yoksunluğu çekilen dönemler olmuştur.
Bu dönemler, bizatihi ‘güç tekelleşmesini’ tahkim edici unsurların kaçınılmaz biçimde kurulu sistemi çökerttiği dönemlerdir. Hegemonik iktidar ideolojisinin (kapitalizm) ve
onu meşrulaştıran politikaların çözüldüğü bir dönemdir. Bu çağ, küresel
emperyal sistemin çöküş sürecinin ortaya çıkardığı ağır hasarı onarma
çabasında olan ‘alt-emperyalist güçlerin’ çaresizlik çağıdır. Bu hegemonyayı tahkim etmeye çabalayan ‘meşru’ güçlerin aymazlıkla iki yüzlü duruşlarını sergiledikleri çağdır.
Hegemonya sonrası dönemlerde ortaya çıkan bu siyasal düzen/sizlik ve küresel politik karmaşa, beraberinde yeni eksenlerin-merkezlerin doğumuna
tanıklık eder. Çöküş süreçleri, yeni bir sistemsel düzenin doğumuna
imkân verir. Tarihin çevrimsel bir döngüsellik içinde tecelli ettiği bu doğurgan zamanlar, yeni inşaların çağıdır. Tarihsel ritmin dışına taşan bu yeni çağ dinamiği kendisini, çöküşlere eşlik eden yükselişler olarak tebarüz ettirir. İktidar tekelleşmelerinin çözüldüğü bu tarihsel anlar, sistemsel yenilenmenin doğum
zamanlarıdır. Can havliyle tedarik ve tahkim edilmeye çalışılan askerî
kapasite artırımı vb. önlemler, geri dönüşsüz akış karşısında
çaresizdir.
Bu çağ, Kant’ın ‘daimi barışı’ temin ve tesis etme adına ‘devletlerin gönüllü birlik oluşturma’ tahayyülünün bir kez daha idealitesinden koparıldığı kurumsal hayal kırıklığına dönüşüm çağıdır. Bireyi, ‘dünya vatandaşı’ olarak tasarlayan kamusal hukuk tasavvurunun yok edildiği çağdır. Çağların benzer kurucu ideallerini yıkıma uğratan bu âraf çağı, toplumsal bünyeyi ve tarihsel hafızayı ifsat eden derin hayal kırıklıklarının çağıdır. ‘Umut çağında’ yeşeren ‘kozmopolitan demokrasi’ tasarımının
(Nussbaum) yokluğa mahkûm olduğu çağdır. Bu, ötekileştirici ve hatta
düşmanlaştırıcı güvensiz siyasal sistemlerin ve toplumsal düzenlerin hak
ve özgürlükleri haleldar ettiği bir kapanma çağıdır.
Bu toz bulutu içinde varoluş/beka mücadelesi veren Türkiye, çok boyutlu küresel kuşatma altındadır.
İşgali hedefleyen bu asimetrik kuşatmanın en ağır hamlesi, kuşkusuz 15
Temmuz FETÖ darbe girişimi olmuştur. Bu yıkıcı hamleyi milletiyle
bütünleşmiş bir siyasi irade ile bertaraf eden Türkiye, farklı fazlarda
ve boyutlarda sürdürülen kuşatmayı kırma mücadelesini birden çok cephede
sürdürüyor. Türkiye, faşizan darbe girişiminin elebaşlarını himaye eden
sözde müttefik ülkelerin açık hedefi durumundadır. İçinde bulunduğumuz
hegemonya sonrası dönemde, ittifaklara ve birliklere ilişkin hiçbir
yerleşik pozisyonun sürdürülebilir olmadığı aşikârdır. Zira çöküş
süreci, devletlerarası sistemin yerleşik düzenin unsurları açısından bir
yapıbozumuna yol açmıştır. Söz konusu sistemin kurumsal aygıtları
(başta BM), idealitesini yitirmekle kalmamış itibarsızlık deryasına da
gark olmuştur. Hegemonyanın meşruiyet açığını kapatmak üzere tasarlanmış olan bu kurumsal aygıtlar, çöküşü önleyebilmek bir yana hızlandıracaktır. Yıkıcı sistemsel kaosun ortaya çıkardığı savruk politikalar terör örgütleri ile kirli ittifaklar ve/ya taşeronlaştırıcı iş birlikleri doğurmuştur.
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, küreye egemen olan hegemonik düzenin sistemsel yıkımına yol açan ağır meşruiyet açığını giderecek yeni bir inşaya gebedir. ‘Eski dünya’, ‘üçüncü dünya’, ‘öteki dünya’ vd., bu yeni doğum sancılarının iniltisine kulak kesilmiş durumdadır.
Bütün bu dünyaların/coğrafyaların yürek atımı olan Türkiye, yeni umut çağının meşalesidir!
19.10.2017