Şehir ve Kentleşme

 
Şehir, toplumsal olanın inşasında varoluşsal bir imkândır. Şehir, bânisi ile birlikte eş-zamanlıca yapılanan bir ‘ulu şâr’dır’. Şehir, uygarlıkları anıtsallaştıran zamansal bir inşadır. Anıtsallaşan şehirlerin fikri temelinde tarihsel bir bellek, ince bir zevk ve özenli bir akıl vardır. Şehir, tarihin bir izleğidir. Şehir, tarihin aynasında cisimleşen bir surettir. Bu suret, tarihin derununda kök salan medeniyet havzalarında biçimlenir; çünkü şehir ‘medîne’dir. Şehir, medeniyeti var eden bir yaşam kozasıdır.
Şehir, mekânsal bir düzlemdir; iç bütünlüğü ve özgünlüğü ile anlamlandırılmış bir uzamdır. Şehir, mekâna tutunabilmenin imkânını tarih ve coğrafya üzerinden anlamlandırır. Şehir, toplumsalın inşasıdır. Şehir, sosyo-kültürel, entelektüel, siyasal ve sosyo-ekonomik imkân ve mübadelenin toplumsal bağlamıdır. Şehir, zamansal ardışıklığı içinde toplumun kolektif hafızasıdır. Şehir, deveran eden tarihselliklerin icra meydanıdır.
Şehir, yaşamın gayesi olarak ‘mutluluğu (eudaimonia)’ mümkün kılacak kamusal mekândır. Nitekim büyük filozof ve şehir teorisyeni Fârâbî, Medînetü’l-Fâzıla adlı eserinde şehri, mutlulukların gerçekleştiği en küçük toplumsal yapı olarak tarif etmektedir. Ona göre şehir, insanın tek başına karşılayamayacağı ihtiyaçlarını dayanışma, yardımlaşma ve iş bölümü ile giderme amacına matuf bir yaşam alanıdır. Şehir; sanat ve estetik gibi değerlerin gelişim mekânıdır. İbn-i Haldun’a göre şehirleşme, bilim ve sanatın gelişimi ve refahın artması kadar zevk-i selîmin gelişmesi ile de irtibatlıdır.
Antik dönemden itibaren şehir/ler (civitas), bir takım değer ilkeleri ve normları üzerinden yapılanarak özgün karakteristiklere sahip olmuştur. Şehirler, dönüşen ekonomik ve siyasal düşünceler ile ilişkili olan felsefi yaklaşımların yön tayin ediciliği doğrultusunda kimliksel dönüşümler yaşamıştır. Kıtalar ve bölgeler arası büyük göç akımlarının ortaya çıkardığı hareketlilikler, radikal olarak birbirinden farklı sosyo-ekolojik durumlara yol açmıştır. Yerleşik şehir imgelerini bozan bu durumların yönetilememesi, kent dolayımı üzerinden insan ile mekân arasında ölümcül bir mesafenin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Modernleşme sürecinde bu ölümcül mesafe, kesif bir yığınlaşma içerisinde yayılım gösteren yalnızlaşma ve yabancılaşma biçiminde tezahür etmiştir. Hâlbuki, belirli bir değerler manzumesi ile örülmüş olan içkin şehir metafiziği, bu habis yozlaşmanın panzehri niteliğindedir.
Ne yazık ki değer yoksunu kentleşme tecrübemiz, tevarüs ettiğimiz kadim şehir kültürümüzü yok etmiştir. Ancak kentleşme sürecini neredeyse yarım yüzyıla sığdırmış; ve büyüyen nüfus dinamiğinin ortaya çıkardığı konut ihtiyacını karşılama konusunda uzun yıllar yetersizlik yaşayan bir ülke olarak Türkiye’nin kentleşme sorunlarıyla yüzleşmesinin olağan karşılanması gerektiği düşünülebilir. Bütün bunlara göç, gecekondulaşma, altyapı yetersizliği, ulaşım ve barınma gibi olanakların kısıtlılığı ve doğal afetler gibi sorunlar da eklenebilir. Kentleşme olgusunun sözünü ettiğimiz bütün bu sorunları karşısında bir çözüm olarak uygulanan toplu konut üretimi ve kentsel dönüşümün ortaya çıkardığı veya çıkarma potansiyeli olan yeni sorunlarla karşı karşıyayız. İnsanın en temel ihtiyacı olan barınma gereksinimini karşılama adına üretilen çözümlerin çevre sorunları ve kentsel ayrışma gibi yeni sıkıntılar doğurmaması adına gereken özen gösterilmelidir.
Sonuç olarak, estetik bir değer ve anıtsallaşan bir medeniyet terekesi olarak şehir mefkuresini zihin dünyamızda yeniden kurmalıyız. Bunun için öncelikle, ‘modern kentlerin’ ironik biçimde yapılaşma yoluyla var ettiği yıkıcılıktan kurtulmalıyız. Markalaşma adı altında kentlere giydirilmeye çalışılan yapay etiketçi zihin dünyasından sıyrılmalıyız. Şehir, insanın mamurluğunu gaye edinen ve yine insanın imar edici yetisi (mimari) ile imar edilen mekânlardır. Modern kültür endüstrisinin imgesel bombardımanı altında semiren ruhsuz kentleşme paranoyasından kurtulmalıyız. Mekânı vüsatle inşa etmek yerine, darlık ve kasvetle yapılandıran rantçı yapı stokçuluğuna son vermeliyiz. Mutsuzluğa yargılı yaşamlar üreten kentlerden ruhumuzu fetheden ve hayatı şölenleştiren şehirler imar edebilmek bu zihniyet dönüşümü ile mümkün olacaktır.
Millet olarak dirlik, birlik ve esenliğimizin daim olması dileğiyle Kurban Bayramı’mızı tebrik ediyorum...
31.08.2017

Bu blogdaki popüler yayınlar

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi