Dünya Çocuk Hakları
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 yılında kabul edilen ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin üzerinden tam 28 yıl geçti. Çocuğun ‘yaşama, gelişme, korunma ve katılım hakkı’
gibi haklarını güvence altına almayı; çocuğun sağlıklı ve verimli
gelişimini temin etmeyi amaçlayan sözleşmenin üzerinden geçen onca yıla
rağmen, ne yazık ki dünya çocuklarının hak mahrumiyetleri ve mağduriyetleri kesintisiz biçimde devam ediyor. Çocukların ‘ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklarını’ teminat altına almayı ve bu konularda devletlerin çocuklara karşı pozitif yükümlülüklerini düzenlemeyi
hedef alan bu sözleşmeyi imzalayan bütün dünya devletlerine rağmen,
masumiyetin bekçisi olan çocuklar, kirli küresel güç mücadelelerinin ve
savaşların kurbanları olmayı sürdürüyor. Küçük bedenlerin masumiyetine ve insan onurunun masuniyetine vahşice kasteden kirli savaşların karanlık failleri, en şatafatlı biçimde çocuk hakları retoriği üretmekten de geri durmuyor.
‘Üçüncü dünyada’ bedensel,
zihinsel ve duygusal olarak himayeye muhtaç ve bağımlı olan çocukların
korumasız/korunaksız biçimde açlık sınırında yaşamaya zorlandığı
görülüyor. Varlık amacı, kâr, çıkar ve yarar maksimizasyonu olan küresel sömürü düzeninin kirli aktörlerince her gün masumiyet katlediliyor. Masumiyet; kimi
zaman batan bir teknede, kimi zaman kıyıya vuran minik bir bedende,
kimi zaman bombalanan bir sığınakta, kimi zaman gözyaşları kana bulanmış
minik bir çehrede, kimi zaman çaresizlikle haykıran bir ana kucağında,
kimi zaman sürgün edilmiş bir yürekte yüzünü gösteriyor. Çocuklar,
sınır tanımaz biçimde bütün dünyada ağır şiddet, sömürü, yoksulluk,
açlık ve istismara maruz bırakılıyor. Eğitim çağındaki çocuklar
çalıştırılarak (çocuk işçiler) emekleri sömürülüyor. Çocuk yaşta
evliliklerle yaşamları karartılıyor.
Nitekim Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) açıkladığı
veriler bu trajik tabloyu ortaya koyuyor. Buna göre, dünya genelinde
her 12 çocuktan birisi yoksulluk içinde yaşıyor; okula gidemiyor veya
şiddet mağduru oluyor. Yine bu verilere göre, dünya genelinde çocuklar
20 yıl öncesi ile mukayese edildiğinde daha kötü şartlarda yaşamlarını
sürdürüyor. Bu veriler, 37 ülkedeki 180 milyon çocuğun ebeveynlerinden
çok daha zor şartlarda, aşırı yoksulluk içinde yaşadıklarını gösteriyor.
Bu trajik durumun temel gerekçesi yine ilgili rapora göre, ‘dünyadaki yaygın çatışmalar ve hükûmetlerin kötü yönetimleri’ olduğu tespit ediliyor.
Ancak bu
raporun görmediği ya da görmezden geldiği gerçeklik şu ki, çocuk
hakları, tek başına idarelerin/hükûmetlerin değil, bir bütün olarak
uluslararası kuruluşların ve dünyada gelir adaletsizliğine yol açan sömürü düzenini egemen
kılan küresel güçlerin sorumluluğu altındadır. Hiçbir ayrım
gözetmeksizin dünya çocuklarının en temel haklarından başlamak üzere, ‘sağlıklı yaşama, duygusal yakınlık ve güvenlik içinde olma ve yoksulluk çekmeme, sağlıklı gelişme’ gibi hakların temin edilmesi bir insanlık sorunu ve sorumluluğudur. Sağlıklı
bir toplumsal bünyenin ve geleceğin güvencesini oluşturan çocukların
kişilik gelişimi bu hakların temini ile mümkündür. Bu noktada öncelikle
çocukların, şiddet, sömürü ve istismara karşı korunma hakkına ilişkin kamusal güvencelerin/tedbirlerin sistematik
biçimde temini, gözetim ve denetimi büyük önem arz ediyor. Ancak bu
negatif gerçeklikler bertaraf edebildiği ölçüde çocukların ‘özel yaşam, onur ve saygınlıklarının’ korunması mümkün olabilir.
Çatışma,
şiddet, savaş, göç, yokluk, yoksulluk ve açlık gibi insanlığı tehdit
eden trajedilerin en ağır mağdur kitlesini kuşkusuz çocuklar
oluşturuyor. Bugün bütün dünyanın gözleri önünde bu trajik duruma mahkûm
edilen çocuklarla birlikte insanlığın yaşam sığınağı yok
oluyor. Kuruyan merhamet damarı, katledilen masumiyet duygusu ile
birlikte insanlığın gelecek teminatı olan çocuklarımızı kaybediyoruz.
Dünya, en asgari düzeyde savaşta ve sığınmacı durumlarda bile özel
olarak korunma hakkı olan çocuklarına sahip çıkamıyor. İnsanlık,
geleceğine sahip çıkabilmek adına bütün dünya çocuklarının haklarına eş
biçimde sahip çıkma noktasında bütünsel sorumluluğunun idrakine varmak
durumundadır.
23.11.2017