Mezuniyet Konuşması

Sayın Baro Başkanı,
Kıymetli Konuklar,
Sevgili Öğrenciler,
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün burada, Fakültemizin kuruluşunun 22. yılında, 11. mezuniyet ve yemin törenimizi gerçekleştirmenin onur ve mutluluğunu birlikte yaşıyoruz.
İlk mezunlarımızı verdiğimiz 2004 yılından bugüne kadar Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak 479 öğrencimizi mezun etmiş bulunmaktayız. Ayrıca bugün burada bu törenin gerçekleşmesine vesile olan mezunlarımızla birlikte, yaklaşık 600 gencimizi hukuk camiasına kazandırmış olmanın kıvancını yaşıyoruz.
Bu kıvancı ve mutluluğu bizlerle paylaşan siz değerli konuklarımıza teşekkürlerimi arz ediyorum.
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak her zaman maddi ve manevi destekleri ile yanımızda olan Antalya Barosu Başkanımız sayın Av. Alper Tunga Bacanlı’nın şahsında Antalya Barosu yönetimimize huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.
Eğitim-öğretime olan yakın ilgisi ile Fakültemize maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen Türk Hava Yolları Bölge Müdürü sayın Ömer Durna’ya teşekkürlerimi sunuyorum.
Kuşkusuz bugün burada en büyük teşekkürü hak edenler değerli öğrencilerimizin/mezunlarımızın Anne-Babaları ve tüm aile fertleridir. Onlar, yaşamın tüm meşgalelerini ve sıkıntılarını göğüsleyerek ilmik ilmik ördükleri genç yaşamların yani evlatlarının mutluluğunu paylaşmak ve büyütmek adına buradalar. Her türlü takdirin ötesindeki bu kutsal emeklerinden ve özverilerinden ötürü kendilerine huzurlarınızda teşekkürlerimi arz ediyorum.
*Sevgili Gençler, Genç Hukukçular!
Öncelikle, bugün size ithaf edeceğim bu konuşma metnini, çağına (18. yüzyıl) ve sonrasına derin eleştirel bir filozofik ruh armağan eden büyük Alman filozofu Immanuel Kant’ın (1724-1804) düşünsel mirasından ilham ile kaleme aldığımı ifade etmeliyim.
*Sevgili Genç Hukukçular!
Ne yazık ki çağımız, yasa ile hukuk, hukuk ile adalet ya da hukuksal olan ile ahlaksal olan arasındaki ilişkiyi muğlaklaştıran bir zihin durumu yaratma tehlikesi ile yüz yüzedir. Sinsice büyüyen bu tehlike, Friedrich Nietzsche’nin (1844-1900) kavramsallaştırması ile söyleyecek olursak; ‘içimizde büyüyen bir çölleşmeye’ işaret etmektedir. Nitekim Nietzsche, yüreklerimizi sarsan çığlığı ile bu tehlikeyi şu ifadesi ile deyimlemiştir;
Çöl büyüyor! Vay haline çöllere gebe olanın!” (Böyle Buyurdu Zerdüşt)
*Sevgili Genç Hukukçular!
Bugün bu çölleşmeye set çekecek bir hukuk aklına ve hukukçu vicdanına ihtiyacımız bulunmaktadır. Burada temel yaşamsal ihtiyacımız; hukuku adaletin, hakkaniyetin ve hatta muhabbetin huzurunda diz çöktürecek bir ‘hukuk aklına ve hukukçu vicdanınadır’. Bunun için de temel gereksinimimiz; hukuk ile adalet idealitesi arasındaki ölüm vadisini aşacak genç hukukçularadır.
Söz konusu yaşamsal gereksinimimizi karşılayabileceğimiz biricik imkan ise, yaşamboyu süren eğitim-öğretim süreçlerinde içkindir. O yüzden genel anlamda eğitimin ve özelde tüm paydaşları ile hukuk eğitimimizin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere eğitim sözcüğü, Latince ‘inşa etmek’ veya ‘ayağa kaldırmak’ anlamlarına gelen educare sözcüğünden türemiştir. O nedenle eğitim-öğretim süreci bir ‘inşa süreci’ olarak nitelendirilebilir. Eğitim-öğretim süreci, öğrenebilen eşsiz bir varlık olarak insan tekini, hem bireyselliğini ve hem de toplumsallığını kuracak olan değerleri ile birlikte inşa etme sürecidir.
Nitekim Kant’ın deyişine referansla söyleyecek olursak, ‘evrende değer üreten, özgürlüğünü iyi iradeyle yaşayabilen, bir amaç ortaya koyabilen biricik canlı, insandır. O nedenle ahlak ve hukuk, ortaya amaç koyabilen insanın/insanlığın ürünleridir.’
Eğitimsel ve öğretimsel süreçler, bireyi ve toplumsal yapıyı, ‘bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adalet’ olmak üzere dört kadim temel erdem üzere inşa etmeyi amaçlar/amaçlamalıdır. Eğitim süreci, her bir insan tekinin yaşamında bu erdemlerin bitimsiz yeniden üretim ve öğretimine imkan sağlayacak bir inşa sürecidir. İnsan, akıl ve duygu dünyası, fizik ve metafizik evrenini bu öğretimsel süreçlerle kurar/inşa eder ve sürdürür.
Bunlardan bilgelik erdemi, bilgi ve bilime vasıl olmamızı mümkün kılacak olan ışık kaynağını ifade eder. Söz konusu erdem, hem çetin olan bilim güzergahını, hem de yolcusunu aydınlatır. Bu erdem, yalnızca yöneten aklın değil, yönetilenlerin, öğreten aklın değil öğrenenlerin de kılavuzudur.
Bilgelik erdemi, Alman filozofu Kant’ın felsefi bir duyarlılıkla dillendirdiği üzere; ‘bilmeye/aklını kullanmaya cesaret et! (Sapere aude)’ deyişi ile bilgiyi ve akletmeyi kışkırtmaktadır.
Cesaret erdemi ise, bilgelikle hakikati dillendirme, söz etme, duruş sergileme ve eylemde bulunmanın muharrik-i evveli ve öz değeridir. Yüreğin söze, sözün dile ve eyleme dışavurumu bu erdem ile mümkün olur. Düşünmeye, bilmeye ve öğrenmeye bu erdem yol ve el vermektedir.
Ölçülülük erdemi ise, düşünce, söz ve davranışa ya da tavır ve duruşa, biçim ve yön veren bir erdemdir.
Düşünmenin asaletini bir bedel ile satmayan ve yaklaşık iki bin beş yüz yıl öncesinden insanlık adına savunulması gereken değerlerin büyük savunucusu olan filozof Sokrates’in Delphoi’deki ünlü deyişi ile bize şöyle sesleniyor: ‘Kendini bil!’ (‘gnothi seauton’).
Bu kadim bilgelik bizim Yunus’un (Emre) dilinde derin bir bilgelikle şöylece dile gelmiştir: ‘İlim ilim bilmektir; İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen; Ya nice okumaktır’.
Hukukun cevheri olan Adalet erdemi ise, tümüyle varoluşun sırr-ı manevisi olan ve tüm erdemleri özce bütünleyen bir erdemdir.
*Sevgili Genç Hukukçular!
Adalet, bir bilinçlilik halidir. Bu bilinçlilik halini zihinsel serkeşliğe çevirecek menfaatperverlikten, çıkar düşkünlüğünden sakının!
Adalet, bir duygudur! Bu duygunuzu köreltecek, gönül dünyanıza perde indirecek olan tüm kişisel garazlardan ve beklentilerden sakının!
Adalet, bir duyarlılıktır! Bu duyarlılığınızın yitimine yol açacak ölümcül hastalıklardan uzak durun!
Adalet bir akıldır! Bu aklın tutulmasına yol açacak akıl dışı araçlara tevessül etmeyin!
Adalet aşktır! Bu aşkın büyüleyici gücünü yok edecek ya da yüceliğine gölge düşürecek yolun yolcusu olmaktan sakının!
*Sevgili Gençler/Genç Hukukçular!
Tüm boyutları ile insanı inşa etmeyi amaçlayan öğretimin, bir hukuk talebesinde inşa edeceği en temel vasıf, kuşkusuz vicdan inşasıdır.
Zira hukuk, vicdanımızdaki/içimizdeki ahlak yasası olarak var olmakla ancak ontolojik meşruiyetini temin eder. Nitekim Kant’ın deyişi ile: “İnsan ruhunu sürekli olarak hayranlık ve saygıyla dolduran iki şey vardır: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü, içimdeki/vicdanımdaki ahlak yasası”. (Pratik Aklın Eleştirisi)
Kant, davranıştaki bu ahlaksal değer ölçütü ile bencilliği, hazcılığı, yararcılığı, çıkarcılığı ve aklı bunlara ulaşmak için bir araç olarak kullanan çocukça ve bencilce kurnazlığı mahkûm eder/reddeder.
*Sevgili Gençler/Genç Hukukçular
Hukuku yasaya/kanuna kurban etmeyin! İçinizde yasayı değil, yasanın cevherini yani hukukun özünü/idealitesini büyütün! İçinizde yasayı değil, adaleti, hakkaniyeti ve muhabbeti yüceltin.
Her daim özsel olana/adalet değerine talip olun! Zira adalet, yalnızca hukukun değil, insani varoluşun anlamı ve esasıdır. Adalet, yaşamı anlamlı kılan cevherdir! Deyim yerindeyse, adaletin yitimi, yaşamın anlamsal yitimini ifade eder.
Nitekim Kant’ın deyişiyle; “Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz.”
Her ne pahasına olursa olsun, tüm boyutları ile adaletin var kılınması yaşamsaldır. Nitekim Latince deyişi ile söylenecek olur ise: Fiat iustitia, ruat caelum! (Gök kubbe üzerimize yıkılsa da adalet yerini bulsun!).
*Sevgili Genç Hukukçular!
Yasa dogmatizminin, ne hukuk aklınızı ve ne de vicdanınızı esir almasına müsaade etmeyin!
Bu çerçevede Kant’a nazire yapan Şair İsmet Özel’in ‘Sebeb-i Telif’ şiirinde yer alan şu dizelerine kulak verelim:

“…
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
“Üstümde yıldızlı gök” demişti Königsberg'li
“içerimde ahlâk yasası”.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce Adle boyun eğdim.
…”
*Sevgili Gençler/Genç Hukukçular!
Son olarak sözüm ve dileğim şudur:
Sizi aklınıza ve vicdanınıza yani sizi kendiniz olmaya davet ediyorum. Hiçbir kolektif aklın ve/ya ideolojinin ve hiçbir gündelik güç söylemlerinin aklınızı ve vicdanınızı tahakküm altına almasına müsaade etmeyin.
Varoluşsal çaresizliğimize deva olacak ‘adalet duygusu ve duyarlılığınızın’ yaşamboyu vicdanınıza eşlik etmesini diliyorum!
Her birinize yaşam boyu üstün başarılar diliyorum!
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Prof. Dr. Muharrem KILIÇ
Hukuk Fakültesi Dekanı
13.06.2014

Bu blogdaki popüler yayınlar

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi