Dâhili ve hârici dinamikleri açısından İran operasyonu
28
Aralık günü İran’ın bazı önemli kentlerinde (İsfahan, Meşhed ve Kum
gibi) başlayan hükûmet karşıtı gösterilerin/protestoların giderek
yayıldığına dair haberler dünya basınında yankılanıyor. Ortaya çıkan bu
toplumsal eylemlere gerekçe olarak, ekonomik
durgunluk, işsizlik, siyasi ve ekonomik darboğaz, dinî azınlıklara,
kadınlara ve etnik gruplara yönelik ayrıştırıcı politikalar vd. sıralanmaktadır. İran devrimi (1979) sonrasında ilgili ülkeye karşı yürütülen savaş, ekonomik ambargo ve yalnızlaştırma politikalarının tetiklediği
ekonomik yoksunluk ve gelir adaletsizlikleri süreç içerisinde kimi
zaman kitleselleşen bazı toplumsal tepkilerin veya rejim karşıtı
protestoların gerekçelerini oluşturmuştur. Bu çerçevede 2009 yılında
Cumhurbaşkanı Ahmedinecat döneminde geniş bir kitleyi sokaklara döken
bir eylem gerçekleşmiştir. Rejim aleyhtarlığı olarak kodlanan ve
bastırılmış olan bu gösteriler derin bir toplumsal öfke olarak tezahür
etmiştir.
Toplumsal dinamikleri açısından, otoriter devlet politikalarının ortaya çıkardığı kırılganlığı onaracak bir iç politik dinamizmin olmaması bu türden krizlerin derinleşme potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır. Zor kullanma gücüne ve etkinliğine rağmen otoriteryen siyasal yapılar, toplumsal
fay hatlarının derinleşme potansiyeli üzerinden oldukça kırılgan bir
yapı sergileyebilirler. Bölgesinde özellikle Suriye, Yemen, Lübnan ve
bazı körfez ülkelerinde sekteryan temelde siyasal gücünü savaş ekonomisi üzerinden tahkim eden ve
siyasal nüfuz alanını genişleten İran, paradoksal biçimde iç politik
dinamikleri açısından böylesi kırılgan bir siyasal durumla
yüzleşmektedir. Ancak bütün bu saptamalara rağmen, bu halk
ayaklanmasının yalnızca iç politik dinamikler üzerinden açıklanması
mümkün görünmemektedir.
Bu noktada küresel hegemoninin İran’a yönelik dış politik tutumundaki değişime dikkat çekilmelidir. Obama yönetimi döneminde (2015) ABD’nin İran ile yapmış olduğu Nükleer Anlaşmanın bir
gereği olarak bu ülkeye uygulanan ambargoların kısmen kaldırılması,
görece ekonomik rahatlamaya yol açmıştır. Ancak çok uzun sürmeyen bu
yalancı bahar, İran açısından hem iç kamuoyunda olumlu bir toplumsal
beklentiye ve hem de dış politikada Batı dünyası ile olan hasmane
ilişkinin normalleşme seyrine doğru evrilmesine imkân sağlamıştır. Ancak
Trump yönetimi, İran politikasını tehdit algısı ve şeytanlaştırma stratejisi eksenine yeniden
oturtmuştur. Trump, Avrupa’dan yükselen aykırı seslere rağmen,
anlaşmayı feshetmiştir. İran’ın bölgesel etkinliğini kırabilmek adına
yapılan bu hamlenin ittifak güçlerini, ABD’nin himayesi altında İsrail,
Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri oluşturmuştur.
Bölgede İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir aktör olarak görülen
İran’a karşı yürütülen kutuplaşma siyasetinin aktörleri tarafından bir takım küresel operasyonlar (Lübnan
Başbakanı’nın istifa ettirilmesi, Suudi hanedanlığında yaşanan
tasfiyeler ve Yemen’de yaşanan gelişmeler gibi) gerçekleştirilmiştir.
İran’ın
marjinalize edilmek suretiyle etkinliğinin kırılması politikası
noktasında mutabakata varan bu ittifak, bu sokak eylemlerini desteklemek
suretiyle içe dönük operasyonel gücünü ortaya
koymaktadır. Nitekim açık biçimde hem ABD ve hem de İsrail yönetimi, bu
ayaklanmaları destekleyici beyanlarını dünya kamuoyu ile
paylaşmışlardır. Bir rejim/yönetim değişimini hedeflediği aşikâr olan
bu organize operasyonun İran toplumunda var olan rejim yorgunluğunu ve ekonomik yoksunlukları kışkırttığı
görülmektedir. Kuşkusuz, bu protesto hareketlerinin ne yöne doğru
evrileceği ve nasıl neticeleneceği noktasında bir netlik söz konusu
değildir.
Böylesi
bir kitlesel eylemi tetikleyen birtakım yapısal sorunlar söz konusu
olmakla birlikte, bu türden kalkışmaların kurulu düzenleri dönüştürmeyi
ya da alaşağı etmeyi hedefleyen küresel bir manipülasyonun ürünü olduğunu görmemiz gerekiyor. Arap baharı olarak adlandırılan sürecin bölge ülkelerinde yol açtığı çatışma, iç savaş, siyasal parçalanma ve kaosun İran
üzerinden de üretilmek istendiği aşikârdır. İlgili ülkenin ulusal
birlik ve bütünlüğüne kasteden bu operasyonel girişimin bertaraf
edilebilmesinin en etkin gücünü kuşkusuz, İran yönetiminin atacağı reformize edici rasyonel adımlar oluşturacaktır.
Sağduyuyu hedef alan bu türden kışkırtıcı eylemlerin ya da toplumsal
gerilimlerin giderilebilmesi doğru bir süreç yönetimi ile mümkün
olacaktır.
04.01.2018