Mezuniyet
Konuşması
Sevgili
Öğrenciler,
Bugün
burada, Fakültemizin kuruluşunun 20. yılında, 9. mezuniyet törenimizi
gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu
mutluluğu bizlerle paylaşan siz değerli konuklarımıza teşekkürlerimi arz
ediyorum. Öncelikle yoğun programı arasında fakültemizin geleneksel hale gelen
son ders sunumunu yapma lütfunda bulunacak olan saygıdeğer Anayasa Mahkemesi
üyemiz Prof. Dr. Engin YILDIRIM’a huzurunuzda teşekkürlerimi arz ediyorum.
*Sevgili
Konuklar!
İnsan
onurunu güvence altına alacak olan temel hak ve özgürlüklerin özünü oluşturan
adaletin siyasal ve hukuksal alanda somutlaşması, insanlık tarihi boyunca çetin
bir mücadelenin zeminini oluşturmuştur. İnsanlıkta mündemiç olan ‘aşkın adalet taleplerinin’ bir
yansıması olarak, tarihte hak, düzen, yasa, kanun, ahlak gibi kavramlar, hukuk,
siyaset ve yargı gibi kurumlar varlık bulmuştur.
Tarihsel
insani varlığın mizanını, adalet terazisi oluşturmuştur. Adalet idesi, varoluşun
metafizik dengesini kurmuştur. Mitolojik anlatılarda tanrısallaştırılan adalet
tanrıçası (Themis) ‘varoluşsal ahengi’
adalet terazisi ile sembolize etmiştir.
*Siz
geleceğin genç hukukçularına sesleniyorum!
Adalet,
bir bilinçlilik halidir. Bu bilinçlilik
halini zihinsel serkeşliğe çevirecek menfaatperverlikten, çıkar düşkünlüğünden
sakının!
Adalet,
duygudur! Bu duygunuzu köreltecek,
gönül dünyanıza perde indirecek olan tüm kişisel garazlardan ve beklentilerden
sakının!
Adalet,
duyarlılıktır! Bu duyarlılığınızın
yitimine yol açacak ölümcül hastalıklardan uzak durun!
Adalet
akıldır! Bu aklın tutulmasına yol
açacak akıl dışı araçlara tevessül etmeyin!
Adalet
aşktır! Bu aşkın büyüleyici gücünü
yok edecek ya da yüceliğine gölge düşürecek yolun yolcusu olmaktan sakının!
*Sevgili
genç hukukçular!
Sizlerin
akıl, gönül ve duygu dünyanıza ses vermek adına söylediklerim ve
söyleyeceklerim, sizden çok kendime, ötekinden çok berikine, gayrımızdan çok
kendimizedir.
Düşünmenin
asaletini bir bedel ile satmayan ve yaklaşık iki bin beş yüz yıl öncesinden
insanlık adına savunulması gereken değerlerin büyük savunucusu filozof Sokrates’in
Delphoi’deki ünlü deyişi ile size/kendime/kendimize sesleniyorum; kendini bil! (gnothi seauton’).
Bu
kadim bilgelik bizim Yunus’un (Emre) dilinden ‘İlim ilim bilmektir; İlim kendin
bilmektir’, şeklinde bilgece dökülmemiş midir?
Yine
Alman filozof Kant’ın felsefi bir duyarlılıkla dillendirdiği üzere; Bilmeye cesaret et! (Sapere aude).
*Sevgili
genç hukukçular!
Bilginin/ilmin
yalnızca bir merhalesini tamamladığınız bugünde sizlere anımsattığım bu kadim
düstur, yaşam serüveninizde size kılavuzluk edecek temel değerin özdeyişsel
ifadesidir.
Nitekim,
bu kadim ilkeyi içselleştiren eskiler/kudemâ, olduklarından çok daha az
görünürlerdi. Hiçbir zaman olmayanı pazarlamanın arayışı içinde olmazlardı. Onlar;
‘varlığını bilinmezlik toprağına göm,
çünkü gömülmeyen şey meyve vermez’ derlerdi.
Kendinden
başlamak üzere, bilginin/bilmenin/ilmin yüceliğini kavrayan insanın özüne dönük
en temel ödevi kendisini geliştirmesi, ruhunu ve dimağını inceltmesidir.
Unutulmamalıdır
ki, adalet ve hakkaniyet idealitesi ile bireysel ve kamusal vicdanı tatmin
edecek olan gerçek hukukun bilgisinin edinilmesi, bir zihinsel safiyeti, ruhsal
dinginliği ve akılsal berraklığı gerekli kılmaktadır.
Nitekim
ünlü filozof Platon, Phaidon’da bu kadim gerçekliği şöyle ifade etmektedir; “gerçekten saf olmayan için saf olanı
kavramak imkansızdır.” Gerçekten safiyete, derinliğe ve berraklığa sahip
olmayanlar açısından adalet/hukuk bilgisi kavranması, ulaşılması imkansız bir
olgudur.
*Sevgili
gençler!
Mezuniyetinizi
kutlamakta olduğumuz bugünde hukuk öğreniminizi nihayete/sona erdirdiğinizi asla
düşünmeyin! Zira ‘mezun’ sözcüğü kök anlamı itibariyle bir işi yapmaya
yetkilendirilmeyi ifade etmenin yanı sıra, kendisine izin verilen anlamına da
gelmektedir. Ancak bu izin nihai bir izin değil, geçici bir izin ya da
nefeslenme halidir. Yaşam boyu öğrenme sürecine kısa bir ara vermenin adıdır. Ve
yine malumunuzdur ki, ‘her son bitimsiz biçimde bir başlangıca/bidayete
gebedir.’
Modern
felsefenin kurucusu olan Descartes’ın sözlerine kulak verelim; “Çocukluğumdan
beri kitabi bilgilerden beslenmiştim ve sayelerinde hayata faydalı her şeyin
açık ve güvenilir bir bilgisinin edinilebileceğine kani olduğumdan, onları
öğrenmeye son derece istekliydim. Ama okuldan mezun olur olmaz, mutat şekilde
okumuşlar arasına kabul edilince kanaatimi tamamen değiştirdim. Zira kendi mi o
kadar çok şüpheyle ve yanılgıyla kuşatılmış buluyordum ki kendimi yetiştirme
çabamdan, giderek cehaletimi daha bir keşfetmem dışında fayda sağlamıyorum gibi
geliyordu.”
Yaşamınız
boyunca taşıyacağınız hukukçu kimliğinizin ilk nüvesini edindiğiniz lisans
öğreniminizde size hukukun bir teknik bilgiler yığını olmanın ötesinde, temelinde
teorik bir zeminin ve yöntemsel bir örgünün olduğu bilincini kazandırmış olma
umudunu taşıyorum!
Bu
umudu besleyecek olan temel gösterge, bir hukukçu olarak, ‘hukukun neliğini’
kavrayabilecek bir entelektüel düzeye sahip olmanızdır. Bu yönüyle hukuk öğrenicisinin,
öğreticisinin ve uygulayıcısının hukuku, mevzuat teknokrasisi ya da bir
uygulama modeli olarak görme körlüğünden kurtulması gerekiyor.
Şunu
ifade etmeliyim ki, hukuk mezunu olmak, gerçek anlamda bir hukukçu olmayı
garanti etmiyor. Bütünüyle kadim ve evrensel hukuksal değerleri içselleştiren bir
hukukçu olabilmeye talip olmanın entelektüel, kültürel, sosyal ve vicdani
bedelinin ağırlığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Hukukun
bilimsel bir bilgi olarak tedris edilmesinin teorik zeminini kurabilecek bir
entelektüel donanım hukuk öğrenimi için kaçınılmazdır. Somut biçimde bu amaçla
hukuk öğrenicisi-öğreticisi-uygulayıcısı, felsefeden sosyolojiye, sanattan
edebiyata, siyaset biliminden antropolojiye, dilbilimden metodolojiye kadar bir
çok alanda entelektüel ilgisini derinleştirmelidir.
Aynı
zamanda hukukçu, hukukun salt bir öğrenim ya da bilgilenme nesnesi olmayıp,
idealiteye ya da değerler alanına yönelişi ifade etmesi boyutu ile bir
bilinçlenme durumunu içerdiğinin farkında olmalıdır. Bu bilinçlilik kendisini,
hukuk uygulayıcılarında, adalet ve hakkaniyet duygusunun ve duyarlılığının bu
uygulamaya eşlik etmesi ile gösterir. Bu duygu içselleştirilmiş bir davranış kodu
olarak tezahür eder.
Burada
Avusturyalı bilim adamı Konrad Lorenz’in (ö. 1989), ‘Uygar İnsanın Sekiz Ölümcül Günahı’ adlı yapıtında belirlediği
sekiz günahtan birisi olan duygu ve
duyarlılık kaybının yaşanmadığı bir hukuk aklı ve hukukçu davranışı beklentimi
yinelemek istiyorum.
Siz
geleceğin hukukçularına son söz olarak şu dileğimi iletmek istiyorum;
Varoluşsal
çaresizliğimize deva olacak ‘adalet duygusu ve duyarlılığınızın’ yaşamboyu
vicdanınıza eşlik etmesini diliyorum!
Her
birinize yaşam boyu üstün başarılar dilerim!
Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.